Başta minnoş minnoş takılan kadın karakterin son sahnelere doğru Samuray'a dönüştüğü filmlerden... Çiçeği burnunda çiftimiz tatil yaptıkları sırada aniden kuş uçmaz kervan geçmez bir yere gezintiye çıkmaya karar verir, başlarında da gizemli bir rehberleri vardır -olmazsa olmaz- sonra hiç akla gelmeyecek felaket zincirleri bireer bireer boyunlarına dolanır falan. Klişe bir anafikir ve yabancı gelmeyen bir kurgu olsa da ortalamanın üzerinde bulduğumu söyleyebilirim. Sonuçta bu tür filmleri hayatımın her anında tüketmeye hazır ve nazır hissettiğim için seyrederken ayrı bir keyif aldığım gerçek. Final birazcık canımı sıksa da öte yandan bir an bile filmden kopmadım. En azından stüdyo filmi değildi. Vahşi doğanın ve çorak arazinin tüm tozunu toprağını burnumuza kadar getirmeyi başarmışlar. Utanmasan 7 yıldızı verirdim de final istediğim gibi gerçekleşmedi. Oturduğum yerde derin bir “Of ulan, yapma be!” dedirttiği için senariste hafif bilendim:/ Yine de pişman ettirmedi. Oyunculuk da iyiydi. Zor şartlarda hayatta kalma formatında film arayanlar için idealdir. Nedense bu türün ağababası olarak gördüğüm başrolde James Franco'nun oynadığı 127 Hours filmini hatırlattı. Bir ara onu da izlesem olur gibi:/
Bu filmi her zaman sonu ile hatırlayacağım. Şu ana kadar izlediğim en epik finallerden birine sahip. Böyle bir filmde bunu yaşayacağım aklıma gelmezdi hiç.