Son dönemde dünyanın bir kaç yerinden hindu karakterleri izliyoruz. Kimileri artık başroldeler hatta. Hindista'nın işgali ve kurtuluşu sonrasında Hindistan İngiltere'nin bir köyü oldu. Kurtuluş dediğimiz şey aslında bir kuşatmanın anlaşmalı na ermesiydi. Bugün Londra'da ayak işleri yapan tonla hindu olması bunun bir sonucu. Bu filmlerse son 2 neslin nasıl dönüştüğünün de göstergesidir. Artık yeni kuşaklar bir ülkeye ait olmak ya da dini sisteme dahil olmak gibi kısıtlamaları reddetmekteler. Bariz bir şekilde birey olmak öne çıkan tutumdur. Bağnazlık, eskiye, töreye boyun eğme gibi baskıcı otoriter sistemler reddedilmekteler.
Elbette bu filmde de yahudi okşaması, cilalı proagandası ve "sen müslümansın değil mi" gibi göndermeler boşuna da değil. Bu mesajların fışkırmasında yahudiyi suçlamak yerine artık kendimize dönüp bakma zamanıdır. Bir kaç yüzyıl önce avrupada aydınlanma devriminin patlamasına sebep olan temel etkenler yeni yeni doğuda kendisini hissettiriyor. Protestanlık gibi akımlar gibi doğuda da buna benzer değişimler gözlemleniyor artık.
Konu bir İngiliz olmak, kendi toprağını reddetmek gibi klişe saptamaların ötesinde artık. Özellikle İnternetin sağladığı özgür ve denetlenemez iletişim imkanı, dünyada artık hayata dair ne varsa sorgulanmasını sağlıyor ve yanlışın yanlış olduğunun farkedilme süresini azaltıyor. Bugün 50 yaşındaki bir bireyin farkındalığı, bugünün 15'lerine 20'lerine inmiş durumdadır.
Özgürlük denen şeyin içi boşaltılmış olsa da, özgürlük denen şeyin önündeki engeller çok daha keskin bir şekilde ortaya çıkmakta ve boşalmış olan tanımı doldurmaktadır.
Daha önce bir kaç film için yazdığım gibi, bir türk, bir hindu, bir ingiliz ya da bir hıristiyan bir yahudi ya da bir Müslüman yetiştirme gayretlerinin ne kadar anlamsız ve varoluşa ne kadar ters olduğu daha da net bir şekilde anlaşılan dönemlerde yaşıyoruz artık. Birey yetiştirmek aslolandır. Kişilik denen temel atılmadan üzerine ne inşa edilirse edilsin Düzce depremi gibi hayatta yaşanılan depremlerimizde başımıza yıkılacaktır. Kat kat ya da bütünüyle.
Yıkım iyidir. O yüce göçüğünüze bakıp da üzülmeyin, kahretmeyin. Suçlusu siz değilsiniz. Yıkılmamış bir şey görürseniz elinize bir balyoz alıp indirin. Bu kabulle kendinize ait tek katlı bir kulübe inşa edin. Çok daha huzurlu olacaksınız emin olun.
Son dönemde dünyanın bir kaç yerinden hindu karakterleri izliyoruz. Kimileri artık başroldeler hatta. Hindista'nın işgali ve kurtuluşu sonrasında Hindistan İngiltere'nin bir köyü oldu. Kurtuluş dediğimiz şey aslında bir kuşatmanın anlaşmalı na ermesiydi. Bugün Londra'da ayak işleri yapan tonla hindu olması bunun bir sonucu. Bu filmlerse son 2 neslin nasıl dönüştüğünün de göstergesidir. Artık yeni kuşaklar bir ülkeye ait olmak ya da dini sisteme dahil olmak gibi kısıtlamaları reddetmekteler. Bariz bir şekilde birey olmak öne çıkan tutumdur. Bağnazlık, eskiye, töreye boyun eğme gibi baskıcı otoriter sistemler reddedilmekteler.
Elbette bu filmde de yahudi okşaması, cilalı proagandası ve "sen müslümansın değil mi" gibi göndermeler boşuna da değil. Bu mesajların fışkırmasında yahudiyi suçlamak yerine artık kendimize dönüp bakma zamanıdır. Bir kaç yüzyıl önce avrupada aydınlanma devriminin patlamasına sebep olan temel etkenler yeni yeni doğuda kendisini hissettiriyor. Protestanlık gibi akımlar gibi doğuda da buna benzer değişimler gözlemleniyor artık.
Konu bir İngiliz olmak, kendi toprağını reddetmek gibi klişe saptamaların ötesinde artık. Özellikle İnternetin sağladığı özgür ve denetlenemez iletişim imkanı, dünyada artık hayata dair ne varsa sorgulanmasını sağlıyor ve yanlışın yanlış olduğunun farkedilme süresini azaltıyor. Bugün 50 yaşındaki bir bireyin farkındalığı, bugünün 15'lerine 20'lerine inmiş durumdadır.
Özgürlük denen şeyin içi boşaltılmış olsa da, özgürlük denen şeyin önündeki engeller çok daha keskin bir şekilde ortaya çıkmakta ve boşalmış olan tanımı doldurmaktadır.
Daha önce bir kaç film için yazdığım gibi, bir türk, bir hindu, bir ingiliz ya da bir hıristiyan bir yahudi ya da bir Müslüman yetiştirme gayretlerinin ne kadar anlamsız ve varoluşa ne kadar ters olduğu daha da net bir şekilde anlaşılan dönemlerde yaşıyoruz artık. Birey yetiştirmek aslolandır. Kişilik denen temel atılmadan üzerine ne inşa edilirse edilsin Düzce depremi gibi hayatta yaşanılan depremlerimizde başımıza yıkılacaktır. Kat kat ya da bütünüyle.
Yıkım iyidir. O yüce göçüğünüze bakıp da üzülmeyin, kahretmeyin. Suçlusu siz değilsiniz. Yıkılmamış bir şey görürseniz elinize bir balyoz alıp indirin. Bu kabulle kendinize ait tek katlı bir kulübe inşa edin. Çok daha huzurlu olacaksınız emin olun.