başyapıt dediğimiz şey işte budur; insana yaşama isteği veren, ona teselli olan, çöküntü zamanlarında destek olan ve -zorlama değil gerçek sanatçılar tarafından yaratılan bir sanat eseri... ghibli eserleri gerçekten antidepresan gibi eserlerdir...
başyapıt dediğimiz şey işte budur; insana yaşama isteği veren, ona teselli olan, çöküntü zamanlarında destek olan ve -zorlama değil gerçek sanatçılar tarafından yaratılan bir sanat eseri... ghibli eserleri gerçekten antidepresan gibi eserlerdir...
Mükemmeldi . İlk olarak duyqular insanın kalbini ısıtıyordu çok samimi və hoşdu . Görsel inanılmazdı . O manzaralar , çizimler ve en önemlisi gece gökyüzü muhteşemdi sanki görsel bir şölen . Tam da Gibliden beklendiği gibi bir anime . Anlamlı ve içten duyqular .
Her yaş insanın izleye bileceği güzel bir anime .
Aile kavramını ele alan, sakin ilerleyen ve duygusal bir yapım olduğunu düşünüyorum. Doğa ile iç içe olması bize dinlendirici bir sakinlik verirken Anna'nın duyguları göz önüne alındığında bir hüzün veriyor. İlk başlarda klişe bir konu gibi gözükse de bizi sonlara doğru farklı bir boyuta sokuyor. Mükemmel bir yapım olduğunu düşünüyor ve 10/10 diyorum. :)
Konusu son anlara kadar anlaşılamıyormuş gibi gözükse de, sonlarda ki anlatımla beraber her şey yerli yerine oturdu. Marnie^nin yaşamına ve Ana^nın yaşadıklarına üzüldük :( Sakin ilerlemesi dinlendiriciydi, ailenin ahşap evi-sahilin huzur veren görüntüsü-doğayla bütünleşik köy yerleşimi-bataklık konağı harikuladeydi (9,5/10)
Dünyanın tartışmasız en iyi animelerinden biri olan ruhların kaçısına nedense epey benzettim ben.Konu güzel akıcı ve sonda çalan parça aynı itsumo nando demo gibi bir tat bıraktı bende.Gayet başarılı olmuş.Anime severlerin kaçırmaması gereken bir yapıt
ne zaman bir şeylerden kaçmak istesem, yalnız hissetsem, biraz motive arasam, arkadaş arasam, veya ağlamak istesem, buraya gelirim. tam olarak bu filmin olduğu yere. marnie’nin yeri bende anna’yla beraber apayrıdır, ayrıca da sabittir. ikisi gerçekten benim için değerli ve de özeldir… tabii bu üzgün bir hikayedir de, evet, yaşanmışlıklarla beraber nostaljik hisler… bir insanın arkasında bıraktığı kalıntılar, yeni başlangıçlar, yeni tanışmalar… her şeyin yepyeni olduğu ve yepyeni şeylerin yaşandığı köy kesiminde bir yer, evet, marnie’nin evi. orayı göletin diğer ucundan görebilirsin, bu iki yerin arasındaki mesafede gündüz vakitlerinde su birikintileri bataklıkta ufak ufak birikmiş olur, ama akşam bastığında ve sular ansızın yükseldiğinde etraf birden koca bir okyanus gibi görünmeye başlar. tabii böyle olduğunu fark edemezsin bile, çünkü marnie’nin yerinde olduğunda zaman farklı geçer, etrafındaki her şey o gölete/bataklığa ayak uydurur, oranın zamanı normal zamanın akışıyla aynı hızda ilerler, hıphızlı bir şekilde. diğer noktalara değinecek olursak, penceresinden bataklık manzarasını izlemeye bayılan sarı saçlı bir kız görebilirsin, aynı şekilde bataklığın diğer ucundan o manzarayı resmeden bir ressam da, veya sandalda arkadaşıyla konuşmaya dalan mutlu bir kızı görebilirsin. bütün bunları bir tablonun bakış açısından izlersin ve muazzam hissedersin, o yüzden marnie’nin hikayesine ve yaşanmışlıklarına bayılıyorum, çok seviyorum, derin ve acı ama bir o kadar da tatlı çünkü bu hikaye! bu filmi bizimle buluşturan hayao miyazaki’ye içten teşekkürlerimi ederim,, ve de tekrardan söylüyorum ki, bu filmi bizimle birleştiren güzel çevirmene ve emeği geçen herkese de ayrı ayrı teşekkür ederim. çeviri gerçekten harikaydı hani, o yüzden marnie’yi her yıl buradan izlerim ^^ notumu söylemeye gerek yok ama yazmak istiyorum! 10/10, ✨🤍🥹 “watashi no daisuki anna” ♡