Eğer bu filmin yönetmen koltuğunda Robert Bresson olmasaydı filmin ortasına dek sabredemeyebilirdim. Sıkıcı başlayıp sıkıcı devam etmesinin tek açıklaması olabilir: Yönetmenin gerçekçiliğe olan tutkusu ve kahramanın içinde yer aldığı toplumun yapısı. Karakterlerin icra ettiği rollerdeki yavanlık ve aralarındaki kopuk ilişkiler, yarım ve anlamsız diyaloglar işlenen konunun doğası gereğidir. Yeryüzünün yokoluşu -eğer kapitalist düzenin reklam ajansları tarafından manipüle edilmemişseniz, hiç de eğlenceli değildir. Ne dinden ne de siyasetten medet ummayan, sadece kendisi olmak isteyen zeki bir gencin hem ölümden hem de yaşamdan duyduğu nefretin en soğuk anlatımıdır bu film. Ve her ne kadar filmin en başında bu gencin bir gazetede intihar ederek öldüğü haberi verilmiş olsa da bunun bir intihar olup olmadığı tartışmalıdır ve benim bu filmden çıkardığım en yakıcı soru şudur: Bir miktar para karşılığında bir arkadaşınızdan veya herhangi birinden tetiği çekmesini istemek intihara teşebbüs müdür yoksa o biri üzerinden bir toplumu çarmıha germek için teşhir etmeye teşebbüs müdür? Ve son söz veya daha da sürecek olan söz söylenemeden tetik bir kez değil iki kez çekilmiştir. Heralde, şeytandır…
zeki felan oldugundan degil zengin cocu olunca boyle oluyor, omrunde ac kalmamis, yokluk ne bilmez havalara girmis iste. soyle zamaninda babasi okkali bi dovecekti ortada hicbir sorun kalmazdi yemin ediyorum.